39- ÜLKE YÖNETENİN RUHUNDA İNSAN SEVGİSİ OLMALI
- saybars06
- 3 Tem 2021
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 30 Tem 2022
Buna ihtiyaç olduğunu ne zaman hissettim biliyor musunuz? Okula giden can bebelerimiz, erken saat ayarına dönülmesi konusundaki ısrarlı taleplere inatla direnilerek sabah karanlığında yollara salındığında... ''Çocuk'' deyince akan sular durmalı, gerçekten durmalı! Her şey onların çıkarlarını korumak üzere tasarlanıp şekillenmeli. Onlar bize emanet. Lafa gelince ''umudumuz, geleceğimiz'' diyerek ruhlarında hissetmedikleri duyguları sahte ve popülist bir dille söylenip duran (söylenen diyorum zira bu sözler yürekten gelmiyor) adamlar, yavrularımıza acımadılar... Uykunun çocuk sağlığı ve gelişiminde çok önemli bir yeri var. Ayrıca, erken saatte yataktan çıkmak psikolojik olarak, çoklukla yetişkinler için bile zor ve sevimsiz bir olaydır. Aydınlanmamış bir güne uyanmak moral ve motivasyonlarını çökerterek isteksizlik yaratır, performansı düşürür. Benim de kıymetli bir miniğim var. O her sabah, kör karanlıkta sıcak yatağından kalkarken her defa kahroldum. Daha gün ağarmadan niye? Niye azıcık daha uyumasın? Çocuğa karşı daha hassas, daha koruyup kollayıcı olmalıyız. Onlar kendi haklarını koruma konusunda inisiyatif kullanma durumunda değiller. Onlar bize emanet. Her konuda menfaatleri ne gerektiriyorsa önceliğimiz o olacak... Çok mu laf ettim? Az bile!.. Çocuk deyince, akan sular duracak ! İnsan sevgisi, çok basit konularda bile varlığını , yokluğunu ortaya koyabilir. Örnek: Yılbaşı kutlaması. Altmış-yetmiş yıllık, geleneksellik kazanmış bir olaya niye taş koyulur? Niye bu kadarcık bir mutluluk insanlara çok görülür? Bıkmadan, usanmadan her defa, her sene, saçma sapan polemikler yaratmadan yeni yıla girmemizin imkanı yoktur. Cehaletin gözü kör olsun! Adamın küçücük beynine kazınmış, ''gavur işi'' diye bellemiş bir kere, sil silebilirsen ! Hayat hiç kolay bir mücadele değildir. Acılı, ekşili olaylar, senin olmasa bile sevdiklerine ait can sıkan dertler, mutluluk yolunda hep ayağına dolaşır. Bırakın, insanlara bu kadarcık sevinci çok görmeyin. Yeni yıl, farklı yaşanacak bir günün sevinciyle gelsin. Bir arada yesinler, içsinler, gülüp eğlensinler. Yılbaşı kutlaması da böyle yaşanan bir güne vesile olsun. +1 olsun! Bir güncük daha mutluluğa ilave olsun...Güzel bir gece yaşansın diye özenilir, arkadaş arasında veya aile içinde iş bölümü yapılır, sofraya konulacakların listesi paylaşılır, keyifle, tatlı bir heyecanla hazırlık yapılır, gülüş kırılış yenilip içilir ve de kıyamet kopmaz. Hepsi bu, ve insanların bu gibi hoşluklara ihtiyacı var. Bu konularda durup durup, pişmiş aş'ı sulandırmak, icatlar çıkarmak, işgüzarlıktır, yöneticilerin işi bu değildir. Öyle önemli, sıra bekleyen sorumlulukları var Kİ! Yeri gelmişken; Yaşamımızı takvimi dikkate almadan planlayamayız Hayatımızın önemli bir parçası olan bu sistem, bayramımızı, seyranımızı, yeni bir yaşa gireceğimizi, eski yılın bittiğini, yenisinin geldiğini bize söyler. Bitişler hep hüzün verir, başlangıçlar umuttur, hayal etme fırsatı verir. O halde yeni yılı, iyi şeyler umut ederek, gülerek karşılamamız icabeder. Sadece bizim değil bütün insanlığin umududur bu. Buna saygı gösterilmeli ! Ve akıl çapı küçük olanlara bir de ben duyurayım. Hristiyan aleminin peygamberi İsa'nın doğumu (Noel) 25 Aralıktır. Yani bütün dünya insanının kutladığı yeni yıldan tam bir hafta önce olur, biter. Onu kutlayan Hristiyanlarla birlikte bir hafta sonra da cümle alem , bütün insanlık, sevinçle, yeni umutlarla yeni bir yılın gelişini karşılar. Noel Hristiyanlarındır ama yılbaşı tüm insanlığındır. Ahmaklara duyurulur; İki olayın birbiriyle, hiç mi hiç alakası yoktur. Ama siz istemiyorsanız kutlamayın. Gırtlağınızı sıkan yok! Korona Devri'nde de yine bir anlayışsızlık örneği yaşandı. Vurdumduymazlık da diyebilirim. Sabah haber programlarından birinde seyirciden gelen mesajlar okunuyor. Hani, dünyanın jandarması Amerika, 1991'de bir gece ansızın Irak topraklarına bomba yağdırmaya başlamıştı. Hayat boyu unutulmaz bir manzarayı Irakla beraber bütün dünya naklen yaşıyordu. Şehir sanki uykuya yatmış, insanlar evlerine sinmiş olmalı, derin bir sessizliğin içinde, gecenin kopkoyu karanlığında, ışıklar saçarak füzeler uçuyor , bu esnada camilerden ezanlar okunuyor, uzaklardan yankılanan sesleri birbirine karışıp giderken, yoğun patlamalar, silah sesleri de buna eşlik ediyordu. Onlar ezanla, bu ölüm kalım savaşında çaresizlik içinde tanrıya sığınıyorlardı. Tüyler ürpertici ve insan olanın yüreğini paralayan bir anıdır benim için, yaşadıkça unutamam. İnsancıkların tepelerine bomba yağıyordu. Orada ezan, ölüme karşı çaresizliğin ifadesi olarak bir anlam taşıyordu.. Bizimkiler de ondan esinlenmişler herhalde Koronaya karşı lazım olanın ilim olduğunu neden sonra idrak edebildiler. Haber programa mesaj gönderen kadın izleyici, büyüklerinden büyüklük bekliyor ve diyor ki : ''Sabah akşam camilerde ezan okunuyor çok moralimiz bozuluyor, fena oluyoruz, bize ölümü hatırlatıyor''. Elbette normal ezan saatlerini kastetmiyordu. Yani insaf edin demek istiyor... Fena oluyomuş! Kim takar seni! Ve takmadılar, uzun zaman devam etti. Diyorum Kİ: İnsan sevgisi olsa bunu anlamak zor olmazdı değil mi? Senin derdin onun derdi olmuyorsa işin zor! Hoşcakalın

Yorumlar